Biz erkekler bu dört kadını adam gibi sevmesini beceremedik,
Ne anamıza candan bir evlat,
Ne kız kardeşimize iyi bir abi,
Ne eşimize candan bir koca,
... Ne de kızımıza candan bir baba olduk.
Yıllarca üzerimizde emeği olan, her an her yaşta üzerimize titreyen, gözünde her zaman bebeği olduğumuz, Eve geç geldiğimizde uyumadığını gördüğümüz, okuldan dönerken sokak ortasında gözleri bizi arayan, her davranışımıza sabır gösteren ve kırılmayan, bizim dertlerimize bizden daha çok üzülen, bizim için hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan ANNELERİMİZ…
Bizimle birlikte büyüyen, giysilerimizi yıkayan temizlikçimiz, elbiselerimizi ütüleyen ütücümüz, mutfakta garsonumuz, ayakkabılarımızı boyayan boyacımız, yaramazlıklarımız için babamızın karşısında siper olan, harçlıklarını düşünmeden bize aktaran KIZKARDEŞLERİMİZ …
Ve annelerimizin elinden devralıp hayatımıza anlam katan hayattaki en güzel dostumuz ve en tatlı arkadaşımız, helalimiz, hayat ortağımız, Çocuklarımızın annesi… Sıkıntılı anımızda başucumuzda gördüğümüz tek yardımcımız, Mutlulukta ve sıkıntılarda tek paylaşıcımız, hayatımızın rengi, en güzel şiirimiz, hayatımızın olmazsa olmazı, en büyük destekçimiz… EŞİMİZ…
Birde prensesimiz… Bize sevdalı bir yürek… Hayatında ilk erkeği olduğumuz gülümüz… Akşamları bizi sabırsızlıkla bekleyen ellerimize bakan sevgi dolu bir çift göz… Her zaman ve her yaşta yanında olacağımızı bilen bize güvenen ve bununla gurur an bir tanemiz… Öcülerden ve cadılardan koruyan kahramanı olduğumuz, bize koruyucu melek gözü ile bakan; onun bize, bizimde ona âşık olduğumuz KIZIMIZ…
Bunlar can, bunlar canan, bunlar hayatın bizzat kendi, hayatın anlamı, bizleri yüreklerine baş tacı yapan, değerleri dünyalık ölçülerle tartılmayan dört güzel insan…
Bu üdört kadını sevgilerin en yoğunu ile sevmek için düşünmeye gerek yok, bir neden aramaya gerek yok,
Sevmemiz için annemiz, kızkardeşimiz, eşimiz ve kızımız olması yeterli…
Ama biz bizi herkesten çok seven bu kadınları adam gibi sevmesini beceremedik.
Hep erkek rolünü oynadık… Belki de çok sevdik ama bir türlü sevgimizi ifade edemedik utandık, yakışmaz dedik… Masmavi düşlerinin altındaki sandalyeye tekme vurduk.
Yüreğimizden çıkan sevgi sözcüklerini dudaklarımızı kapayarak ağzımızın içine hapsettik söylemedik erkekliğe sığdıramadık. Bal aldığımız çiçeğimizin kıymetini bilemedik.
Üzerimizde emeği olan bizim biz olmamızı sağlayan yegâne varlıklara, her şeyimiz olan kadınlara bize verdikleri sevginin yarısı kadar dahi sevgi veremedik…
Annemizin hatırını sormak ve gönlünü almak için telefon açmamızı neydi engelleyen,
Unutulması doğrumudur? kızkardeşimizi,
Neden eşimize küçücük bir hediye almak bize ağır geldi
Kızımıza içten sarılıp öpüp koklamamıza hangi güç karşı çıkıyordu…
Neden herkesten fazla onlara güler yüz göstermedik.
Neden seni seviyorum demedik,
Ellerimizden kayıp gitmeden,
Hayal dünyamızın dört yapraklı nadide yoncası düşmeden…
Sorguladıkça nedenini bizde bilemedik…
Onlarda bilemedi yüreğimizdeki sevginin bağbozumu zamanını
Bazen de sevdik ama orantı kuramadık yüzümüze gözümüze bulaştırdık… Ya annemizi çok sevip eşimizi boşladık… Ya eşimizi çok sevip annemize ilgisiz kaldık… Bilemedik sevginin soyut bir kavram olduğunu,
Herkesi sevmeye yetecek kadar bir yüreğimiz olduğunu
Ve tonlarca ağırlıkta sevgiyi taşıyabileceğini…
Ruhumuzdaki dalgalarda gemilerini alabora etsek de,
Onlar bizi karşılıksız hiçbir menfaat gözetmeden seviyorlar…
Oğlu olduğumuz için,
Abisi olduğumuz için,
Eşi olduğumuz için,
Babası olduğumuz için,
Eğer onların bu sevgilerine karşılık birazcık emek harcasaydık, bakışlarımıza bahar mevsimlerini getirseydik,
Yani demem o ki sevgilerini hak etseydik…
Bu dört kadında bizim için canını verirdi…
Dedim ya biz bu dört kadını adam gibi sevmesini beceremedik…